Farklı çizgisiyle pek çok yeniliğe imza atan, hayatın her anını güzelleştirmeyi amaçlamış Durance, geçtiğimiz günlerde bizi ünlü parfümör ve Koku uzmanı Vedat Ozan ile biraraya getirdi. JW Marriott Ankara Otel’in keyifli ortamında gerçekleştirilen söyleşide “koku” ile ilgili yepyeni bilgiler edindik.
Bizler kokuları tanımaya daha anne karnındayken başlıyoruz. 24 haftalık ceninken koku duyumuz aktif olmaya başlıyormuş. Plasenta sıvısının kokusuyla, annenin meme ucunun kokusu %80 oranında aynıymış.
Kokular insanlık tarihi boyunca pek çok farklı biçimde anlamlandırılmış, işlenmiş ve kullanılmış. Tevratta din adamları tarafından kullanılması için gram gram formülü verilen kutsanmış yağ mevcut. Hz. İsa doğduğunda ona götürülen üç hediyeden biri koku olarak kullanılmak üzere köklerden oluşuyor ve bu kökler hala kiliselerde tütsü olarak kullanılıyor.
Eski zamanlarda parfümcü olabilmek de kolay değilmiş, yedi yıl çıraklık süresinin ardından bitirme tezi olarak tuval üzerine koku işleme yapılıyormuş – ki “eau de toilette” de buradan geliyormuş.
Kötü kokuların hastalık yaptığına inanıldığı bir dönem de var , 1800’lerin sonuna kadar süren bu dönemde ise giysilerde kullanılan kumaşlar ve deriler kokulandırılıyor. Bu teorinin adı “Miasma” ve Yunanca kötü hava anlamına geliyor, daha sonraları İtalyanca “malaria” (kötü hava) ismiyle sıtma hastalığının da adı oluyor hatta.
Vedat Bey etkinlik boyunca bunun gibi pekçok ilginç bilgi aktardı, örnekler verdi. Yanında getirmiş olduğu hem gerçek hem de sentetik Misk ve Amber kokularıyla bizi tanıştırdı. Gerçek ambere ulaşılmak büyük şans. Balinaların sindiremedikleri enzimleri okyanusa bırakmaları sonucunda oluşan amber bir şekilde kıyıya ulaşmalı ve insanlar bunu bulmalı.. bu nedenle ufacık bir parçası dahi servet değerinde. Misk ise adını aldığı geyik türünün, erkek cinsinin testislerinin üstünde bulunan bir bölgeden elde ediliyor ve maalesef bu kokunun aynı zamanda cinselliği güçlendirdiğine inanıldığından az da olsa hala hayvansal olarak elde edilmeye devam ediliyor. Artık günümüzde pekçok koku hayvansal ya da bitkisel yollardan değil de sentetik olarak üretiliyor. Aslında hayvansal olarak üretilmemesine sevinmemiz gerekir.
Bu harika etkinlikte normal hayatımızda belki de pek üzerinde durmadığımız hatta bazen farkına dahi varmadığımız kokuların aslında yaşantımızde ne kadar özel bir yere sahip olduğunu birkez daha hatırladık. Kokular sizin de ilginizi çekiyorsa Sn.Vedat Ozan’ın Kokular Kitabı ve Parfümler Kitabı’nı okuyun derim.
Kokularla ilgili pekçok bilgi edindiğimiz bu keyifli söyleşi için Sn.Vedat Ozan’a ve nazik daveti için Durance‘e teşekkür ederim.
Çok değişik bir konu olmuş, ne güzel, farklı konularda etkinliklere katılmak büyük bir keyif bence.
ben de çok seviyorum bu tarz etkinlikleri 🙂
Paylaşım için teşekkürler
sevgiler 🙂
Kokular benim başıma bela olabiliyor çok zaman. Özelikle çok yoğunlarsa. Migrenimi fena tetikliyor:(((
ben de yoğun kokulara dayanamıyorum..herşeyin fazlası zarar 🙂
Çok hoş dğişik bir etkinlik olmuş durance’in kokularına da bayılırım ben zaten 🙂
teşekkürler 🙂
bebeğin anne karnında kokuyla tanışıyor olmasına çok şaşırdım. kokuların hayatımızdaki yeri çok büyük gerçekten.. sevgiler..
teşekkürler, sevgiler 🙂
Çok faydalı bir etkinlik olmuş (:
Ne güzel bir gündü 🙂